Neden hayattayım,
“Hayatta kalan” ifadesi, çocukken cinsel istismar ve/veya tecavüze uğramış yetişkinlerden bahsediyor. Bunu bilinçli olarak seçtim. İlham aldığım yer The Courage To Heal Workbook for Men and Women
kitabıdır. Türkiye’de cinsel istismar hakkında az yayın var, bunların
çoğunluğunu da araştırma raporları, makaleler oluşturuyor ve
istismar/tecavüz “kurbanlarından”
bahsediyor. Bana “bir şeyin 'mağduru olmuş' ve artık hayatının içine
edilmiş, geri dönüşü olmayacak” gibi karamsar, gücünü emen cümleleri
çağrıştırıyor. “Hayatta kalan” ise “evet, bir bela geldi başıma ama hem
içimdeki güçle, hem de çevremden yardım alarak hayatımı etkileyen
yönlerini azaltabilir, daha tatminkâr bir hayat yaşayabilirim” demek
oluyor. Kısaca, güçlülük ve güçlendirme hissi verdiği için kullanıyorum.
Kitaptaki şu söz benim ne düşündüğümü açıklıyor: “Yetişkinliğe ulaşmış
ve bu kitabı okuyorsanız zaten en kötüsünden kurtulmuşsunuz demektir.
Siz kurban değil hayatta kalansınız.” Evet, kurban değil, hayatta
kalanız.
Neden “iyileşmek” değil de “şifa bulmak” sözünü kullanıyorum,
Cinsel
istismar ve tecavüzden, cinsel şiddetten hayatta kalanlar (gayet ideolojik ve rüzgar nerden eserse oraya -çoğunlukla muhafazakar, patriyarkal, cinsiyetçi, homofobik ve transfobik- giden) tıbbın tanımladığı şekilde “hasta
insanlar” değildir. Travma ve stres ruhumuza ve bedenimize zarar
veriyor. Yaşadıklarımızın ağırlığını, benliğimiz çeşitli var olma
stratejileriyle atlatmaya çalışıyor. Bazıları çok uzun süre işimize
yaradı, bazıları yaramadı. Biz ise, her birimize göre değişebilen farklı
yöntemlerle, yollarla şifa bulma yolunda ilerliyoruz ve buluyoruz.
Kulağa “iyileşmekten” daha güçlendirici gelmiyor mu? İşte, bu yüzden,
şifa bulmak!
Neden sadece kadınlara yönelik değil,
Kendimden
yola çıktım. Yaşadıklarımdan, kimliğimden yola çıkarak bazı bilgilere,
yöntemlere, paylaşımlara ulaştım ve bunları başka insanlarla paylaşmak
istediğim için bu blogu açmaya karar verdim. Kendimi kadın olarak
tanımlamıyorum ama devletin nüfus cüzdanına göre “kadınım”. Ben bir
trans erkeğim. Sadece bu yüzden bile, “blog, sadece kadınlara açık
değil” diyebilirim.
Cinsel istismar ve genel
olarak cinsel şiddeti konu eden araştırma, makale ve kitaplarda
“kurbanların” %90'ının kadınlar olduğu beyan edildi. Evet, bu doğrudur.
Fakat bu büyük rakama bakarak, %10'u yok saymak gerekmediğine
inanıyorum. Geriye kalan yüzde on hakkında neredeyse bir şey yok. (belki
ben bilmiyorumdur diye neredeyse dedim.) Aynı zamanda, aynı metinler,
cinsel şiddete uğrayan farklı cinsel yönelimden (eşcinsel, gey,
lezbiyen, biseksüel, aseksüel), farklı cinsiyet kimliklerinden
(transseksüel, trans kadın, trans erkek, transgender, genderqueer,
intergender), interseks bireylerden de hiç bahsetmez.
Blogda
çeviri metinlerin ağırlıkta olması, bu topraklardaki çocukların cinsel
istismara ve tecavüze uğramadığını, çocukluğunda cinsel istismara
uğramış yetişkinin bulunmadığını ve kimsenin farklı türde cinsel şiddete uğramadığını
göstermez.Nereden esti
2010’da, çocukluğumda yaşadığım ilk cinsel istismarı yazmakla zoru başardım. Bir kapıyı araladım. Kapının arkasına istiflediğim duygular üstüme gelince ne yapacağımı bilemedim. Uzun süre bu konuda bir şey yapmak istemedim. Ne yapacağımı, nereye bakacağımı da bilmiyordum. Arandım durdum. O sırada feminist bir örgütte çalışıyordum, tek bulabildiğim avukat ve danışmanlık hizmeti veren birkaç yerin ismi ve Mor Çatı’ydı.bunlar da önemliydi ama benim ihtiyacım olan başka bir şeydi.
İnternet bir şeylere ulaşmada iyi bir araç olabiliyor, ona
sordum; Türkçe dilinde, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden başka pek bir
şey çıkmadı. İngilizce dilinde ise dağlar gibi bilgi vardı. Sadece bilgi de
değil, kadın ve erkek cinsel şiddetten (cinsel istismar, tecavüz, cinsel
saldırı, vs.) hayatta kalanların yaşadıklarını, yalnız olmadıklarını,
olmadığımızı anlattıkları, şifa bulma yolunda neler kullanılabileceğini, vs.
paylaştıkları siteler de buldum. Bu siteleri ve hitap ettiği dilini görünce
kıskanmadım değil. Çoğunun danışma hatları, forumları, chat odaları vs gibi
internet üzerinden yardım olanakları vardı. Tabii hepsi de aşağı yukarı otuz
veya kırk yıllık örgütlerin açtığı sitelerdi, dolayısıyla bulundukları yerlerde
(A.B.D., Kanada) toplantılar, buluşmalar, atölyeler düzenledikleri mekânları da
vardı. İçlerinde sadece kadınlar tarafından kadınlara yönelik hazırlanan siteler
olduğu gibi, erkekler tarafından sadece erkeklere yönelik hazırlanan siteler de
var. Sonraları, her iki tarz da, sitelerini, paylaştıkları bilgilerin ve
verdikleri hizmetlerin her cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden insanların
kullanabilecekleri şekilde yeniden tasarlamışlar.